11 Mart 2014 Salı

Ordo Ab Chaos- Kaos’tan doğan düzen

Uzun bir aradan sonra tekrardan selamun aleyküm pezevenkler. İçimden geldi bugün yazı yazmak, birazda gündemi değerlendirmek. Değerlendirmek dediysem öyle çok bir şey beklemeyin hele hele saçma sapan gazeteci yorumları asla. Hayat zor be müptezel gerçekten çok zor. Hiç birşey yapmıyormuş gibi görünse de insan, yoruluyor yinede. Zamanın geçtiğini bilmek, onu hissetmek aciz kılıyor insanı ve bu sebeptendir ki sevdiklerini yanında görmek istiyor insan. Elinde büyüdüğü babasını, annesini veya dedesini her neyse işte onu şimdi yaşlı ve yatağa bağımlı görmek yerle bir ediyor insanı. Mantıklı düşünmeye çalışsakta ‘Eee işte zaman geçiyor, yaşlılıkta var tabi ne olacaktı’ diye düşünsekte, bunlar lafta kalıyor çoğu zaman. Ben kendimi bildim bileli okuyorum hıammına lan oku oku nereye kadar. Ha diyeceksin ki bu zamanda okumak şart, okumaktan başka çare yok, kurtuluş yok. Tamam burda haklısın bir şey demiyorum ki zaten ben de bunun için okuyorum. E bire pezevenk diğer taraftan da şu var: okuduk, memur olduk yada her neyse işte bir yere geldik. Memleketten de ayrıldık. Sonra ne olacak? Ben sana söyleyim olacakları: tıpkı bir robot gibi sabah 8 akşam 5 çalışacaksın, ay sonu aldığın ücret için mutlu olacaksın, sonra 2-3 günlük izin alıp gitmeye çalışacaksın da bu kadar kısa bir izinde nereye gideceksen. Memlekete bayramdan bayrama gideceksin ha belki de yol uzun diye gitmeye bile üşeneceksin veya gitmeyeceksin. Hadi gittin diyelim vardığında diyeceksin ki ‘aaa o amca ne zaman öldü ya? Veya sen ne kadar büyümüşsün lan dümbük? Hüseyin dayı da nasıl yaşlanmış öyle, saçları bembeyaz olmuş.’ Diyeceksin. İşte ben bu zamanlar böyle demek istemiyorum. Sevdiklerim, değer verdiklerim yaşlanırken onların yanında olmak istiyorum. Yaşadıkları her dakikaya şahit olmak istiyorum. Siktiri boktan bir yerden geldikten sonra ‘aaa sana ne olmus böyle’ gibi garip ve dandik argümanlar kullanmak istemiyorum. Dünyaya bir kere geliyor lan insan. Sevdiklerinin yanında olmadıktan sonra yemişim parayı da işi de. Çünkü hayat sandığımızdan çok daha kısa ve acımasız. Belki de yanlış düşünüyorum ama öyle. Bu aralar duygusala bağladım. Yaşadığım ortam ve başıma gelenler bu duruma sevketti beni. Sikko reyizin de dediği gibi ‘tası tarağı toplayıp, köye mi yerleşsek hacı’.


Ne diyordu Camus bey hani şu Albert olan ‘Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın' Camus emminin bu lafından sonra şimdi bir de şu laflara bakın ‘...En sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, Ordo Ab Chaos ile çözüldü. Yani önce kaos, sonra düzen. Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı. Aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs Savaşı’ndan sonra ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş, ülkede yağ ve tuz bile bulunamaz olmuştu. Karaborsacılar zenginleşirken halk iyice sefalete düşmüştü. Ülkeye gönderilen provokatörlerimiz için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke halkı sağcı ve solcu olarak iyiye bölündü ve çatışmaya başladılar. Olaylar öyle bir dereceye geldi ki, hergün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye başlamıştı. Bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu. İnsanlar akşamları sokağa çıkamaz olmuştu. Her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı. Binlerce Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. Hükümetler birbiri arkasına iktidara geliyor fakat olayları önleyemiyorlardı. Sonra darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin bir neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye huzur gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden çekilmişlerdi. Burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir “kurtarıcı” sunmaktır; ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullenecektir.’ Yahudi bankacı iş adamı David Rockefeller.

Bu halen bu şekilde devam etmektedir. Kanıtı da daha dün 14 yaşında hayatını kaybeden Berkin Elvan’dır. O çocuğa isabet eden gaz bombasını polisin bilerek ve isteyerek attığını düşünmek bile istemiyorum. Ama iş oraya gelene kadar yapılan çok hata var. Şimdi bazı parti liderlerinin yaptığı yapmacık açıklamalara inanmıyorum ben. Zîra bu ölümden bile nemalanmaya çalışan bir kesim var ortada. Üstelik ortalığı karıştıranlar ve bu ölümden faydalanmaya çalışanlar aynı insanlar ama bunu görecek göz ve idrak edecek akıl olmalı bazılarında. Ben o partidir veya bu partidir savunması yapmıyorum. Olacakları söyleyim mi: Mevcut başbakanın süresi doldu artık yani kredisi bitti. Arkasında ki destek te gitti. ABD eskisi gibi durmuyor arkasında. Gülen grubuyla da hal ortada ee ne olduda bir anda böyle oldu. Önceki yazılarımızdan birinde ‘kişisel çıkarlar, devlet çıkarlarından üstün geliyor maalesef’ diye bir söylemde bulunmustuk. Aynen öyle işte. Ben artık Fetullah Gülen cemaati diye adlandırılan gruba cemaat demek istemiyorum çünkü öyle değiller. Bu grubun vergiden kaçırdıkları para, yolsuzluğa karışan paradan kat kat daha fazladır kalıbımı basarım.  Her neyse. Vadesi dolan, Fetullah Gülenle arası bozulan Tayyip gidecek, yerine yeniden söz dinleyen, emirlere itaat eden ve yine kullanılmak üzere birisi başa getirilecek ve işi bittikten sonra, yani vadesi dolduktan sonra Tayyip’e oynanan oyun ona oynanacak. Çünkü Tarih, hep bu şekilde tekerrür etmiştir. Hayırlısı olsun ne diyelim.

Son günlerde okuduğum kitaplarda, araştırdığım internet sitelerinde içimi acıtan bir şey farkettim. Zaten ortada olan bir şey ama insan farkında olunca daha kötü oluyor. Geçmişe baktığımızda ülke için, vatan için bir taşı taş üstüne koymuş. Yolda olan bir taşı kenara atmış olan, yani bu vatana faydası olmuş kişilerin hepsi acımasızca öldürülmüştür. Kimisi açık açık öldürülmüş, kimisi kaza süs verilip. Örneğin: Hiram Abas, Turgut Özal, Adnan Menderes, Eşref Bitlis, Uğur Mumcu, Necip Hablemitoğlu, Özdemir Sabancı Gaffar Okkan. Bunların hepsi de bir şekilde vatana faydası olmuş isimlerdir. Şimdi bazıları Adnan Menderes’in ne faydası oldu falan diye saçma sapan laflar edecek ama İnönü dönemiyle mukayese ettiklerinde ve sayısal verilere baktıklarında sonucu göreceklerdir. Bu insanlar bu şekilde hayattan kopmuş gitmişler ve hepsi de ‘Türkiye nasıl bir adım da olsa ileri gider?’ diye düşünerek ve bu yolda çalışarak son nefeslerini vermişler. Peki ya biz, biz ne yapıyoruz lan amınakoyim. Kusura bakmayında bizden bir cacık olmaz. Neden mi olmaz? Gelin anlatayım.

Ülkemize şöyle bir göz atalım. Sağ-sol düşünceleri halen devam etmekte ve birinin dediği doğru bile olsa diğeri hemen karşı çıkmakta. Pkk sorunu ve ister istemez kürt kardeşlerimizin de rahatsız olduğu en büyük sorun. Eğer bir ülkede tek bir hedef yoksa, her kafadan bir ses çıkarsa, sağcı-solcu farklı şeyler söyler, farklı işler yaparsa, elin adamı da gelip böyle birbirine düşürür seni! Biz ki osmanlı çatısı altında yıllarca birlikte yaşamış insanların torunlarıyız. Bu şekilde 7 düvel’e hükmetmiş osmanlı torunlarıyız. Onca yıl aramızda sorun çıkmadı da sonradan sonraya ne oldu bize? Birbirimize kimler düşman etti bizi? Tarih tekerrür ediyor ulan tekerrür ediyor. Açın gözlerinizi. Bakın ne diyor Rockefeller emmi ‘Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler karşılarında hiçbir güç duramaz. Bu yüzden böyle bir olasılığa karşı, ajanlarımız her an tetikte bekliyorlar. Türk devletlerinde kilit mevkilerdeki adamlarımız, aralarında en ufak bir yakınlaşma sezdiklerinde hemen istikrarı bozacak olaylar ve darbelerle bunu önlüyorlar.’ Vurdu gol olduuuuu. Yaa öyle işte bizi bölenler aynı zamanda reçetemizi de vermişler. Eee, ne duruyoruz. Ya bölünmeye, birbirimizi kırmaya devam ederiz, yada bırakırız artık sağ-sol, Kürt-Türk kavgasını bir olur yeniden şahlanırız. En azından bizim için canını veren insanları utandırmamış oluruz. Boşuna ölmemiş olurlar. Günü geldiğinde yüzlerine bakacak yüzümüz olur.

Son olarak:
‘’Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek; Dağlardan çektirilen, kalyonlar çekilecek; Kerpetenlerle sûrun dişleri sökülecek! Yürü; hâlâ ne diye oyunda oynaştasın? Fâtih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın! Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden. Senin de destanını okuyalım ezberden. Haberin yok gibidir taşıdığın değerden elde sensin, dilde sen; gönüldesin, baştasın; Fâtih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın! Yüzüne çarpmak gerek zamânenin fendini! Göster: kabaran sular nasıl yıkar bendini! Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini! Şu kırık âbideyi yükseltecek taştasın; Fâtih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın. Bu kitaplar Fâtih'tir, Selim'dir, Süleyman'dır; Şu mihrab Sinânüddin, şu minâre Sinân'dır; Haydi, artık uyuyan destanını uyandır! Bilmem, neden gündelik işlerle telâştasın Kızım, sen de Fâtihler doğuracak yaştasın! Delikanlım! işaret aldığın gün atandan! Yürüyeceksin! Millet yürüyecek arkandan! Sana selâm getirdim Ulubatlı Hasan'dan!
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın; Fâtih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın! Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin! Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın! Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın
Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın? Fâtih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!’’

Arif Nihat Asya